21 Mayıs 2016 Cumartesi

GERİYE KALANLAR

     Kitap tasavvuf anlattığından olsa gerek bir cümlele dalıp düşünmeme sebep oluyordu. Küçük detaylarda büyük dünyalar vardı.

   "Allah Kur'an'daki 'Şuara' suresinde 'Şair/ere sapkınlar uyar!' buyuruyor ve 'Yasin' suresinde de 'Biz o peygambere şiir öğretmedik; zaten ona yaraşmazdı!' diyordu."
   "Şairlik, bir iddianın gereğidir ve Tapduk Sultan'ım benim bütün iddialardan sıyrılmasını istemektedir."

Kitapta yer alan bu kısımlarda şairliğin kötü olduğu şiir yazılmaması gerektiğini söylüyordu. O halde neden Hacı Bektaş'tan Mevlana'ya Ahmet Yesevi'den Kaygusuz Abdal'a kadar çoğu derviş şiirleriyle biliniyorlardı ? Sorunun cevabını kendimde ve kitapta bulamayınca bir bilene sormayı denedim fakat o da yeterli gelmedi iyi bir cevabı olan varsa yazabilir.


   "Elinde avucunda bir varlık olmayan yoksul bir derviş belki de zoraki derviştir. Böyle derviş­ lik, olsa olsa miskinliğe giydirilmiş bir teselli maskesidir. Züğürdün kendini manen zengin hissetmesi gibi bir şey ... Oysa malı mülkü çevresine taşan, hazinelerinin hesabını bile tutmayan bir adamın derviş olması, onca zenginlik arasında derviş gibi yaşaması daha başkadır."demişti Yunus. Ben de ara ara düşündüm bunu böyle midir gerçekten diye sonra başka bir kısımda karşıma çıkan bir şeyle doğruladım bunu kendimce.
   "Bozkırda hayat güzelleşti­ ği, maddi imkanlar arttığı, refah yüzünü gösterdiği için insanlar daha çok dünyevileşmeye başladılar."

  En sevdiğim söz ise insanın olmadığı zamana Mevlana, Hacı Bektaş-ı Veli, Geyikli Ahi ile insan
öncesine gidip meclis yapıp geri dünyaya döndüklerinde " İşte yine ete kemiğe bürünmüş, Yunus olarak görünmüştüm. İşte yine hakikatten mecaza, gerçekten yalana dönüşmüştüm."demesi oldu. Allah aşkı ile bizim hakikatimiz ona mecaz geliyordu. Kendi istediği gibi halkın içinde ama halktan uzaktı artık. Tasavvufun ne boyuta bir şey olduğunu tekrar görmüştüm böylece...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder